Kulüp, ismini Yunan
mitolojisinden almıştır. Daedalus Attika'nın kral soyundan gelme olduğu
söylenen Atina'lı sanatçıdır. "Ustaca işlenmiş ya da işleyen" anlamına
gelen adı, eli her sanata yatkın olduğu için kendisine verildi. Çok küçük yaşta
heykel yapmaya başladı. O yanlız heykel yapmıyor, başka şeylerle de uğraşıyordu.
O zamana kadar gemilerini yanlız kürek kuvveti ile yüzdüren Yunanlılara, yelken
kullanmayı ve rüzgarlardan faydalanmayı öğretti. Eşsiz ve herşeye aklı eren bir
sanatkar olduğundan eski zamanlarda ünü her tarafa yayılmış, sanatla ilgili ne
yapılmışsa, ne icad edilmişse, ondan bilinmiş, onun olduğu söylenmiştir. Ancak
zaman içerisinde bu yetenekleri başına dert açmıştır; Kral Minos onu cezalandırmak
için kendisinin yaptığı yer altı zindanına kapattı. Gurbette bulunmak, karanlık ve
iğrenç bir zindana tıkılmış olmak Daedelus'un çok canını sıkıyordu.
Yer altı mahpesinde; Minos'un cariyelerinden birinden kazandığı oğlu İkarus
(İkaros) da yanında idi. Baba ile oğul kaçmak istiyorladı. Fakat nasıl
çıkabilirlerdi. "Girid" bir ada idi ve kralın gemileri etrafı gece gündüz
gözetlemekte idiler. Onlar için yanlız hava yolu açıktı. Dahi Daedalus bunun da
çaresini buldu. Kaz telekelerinden kocaman kanatlar yaptı. Onları omuzlarına ve
kollarına bağladı, oğlu İkarus'un da kanatlarını hazırlayıp takınca
uçmadan önce ona dedi ki: "Oğlum. Bu iğrenç yeri terk etmeden,
tehlikesizce havadan geçmeden ve kendimizi emniyette bulacağımız yerlere varmadan
evvel sana söyleyeceklerimi dinle. Havada uçarken şuna dikkat et; ne çok yüksekte, ne
de çok alçakta uç. Havanın ortasında uçmak gerekir. Eğer çok yükseklere
çıkarsan güneşin ateşi seni yakar, kanatları birbirine yapıştırmak için
kullandığımız balmumu erir. Eğer çok aşağıdan uçarsan denizin rutubeti
kanatlarını ıslatır ve ağırlaştırır. En iyisi sen beni takip et, uçuşunu benim
uçuşumla ayarla." Bunları söyleyerek Daedalus, kanatlarını çırptı
havalandı. İkarus, yuvasından yeni uçan ve annesinin peşisıra uçan bir kuş gibi
onu takibe başladı. Çobanlar ve çiftçiler, Labyrinthos'dan havalanan bu
kanatlı insanları sopalarına ve sapanlarına dayanarak hayretle seyrediyorlardı.
Şaşırdılar, onları birer tanrı sandılar, Minos'un gemilerinin devriye gezdiği
hududu aşınca onlar açık deniz üstüne varmışlardı. Uçmaktan çok hoşlanan
İkarus, babasının öğüdünü unutarak kanatlarını hızla çarptı. Yükseldi,
yükseldi, yıldızların dolaştıkları bölgelere vardı. O artık babasını
kaybetmiş bulunuyordu. Fakat güneşe fazla yaklaştığı için kanatları birbirine
yapıştırmış olan kokulu balmumu eridi. Ve kanatlar çözüldüler, birbiri
arkasından havaya dağıldılar ve döne döne denize, köpüklü dalgalar üstüne
kondular. İkarus boş yere kanatsız kollarını havada çırpıyor, sallıyorken, ağır
vücudu boşlukta baş döndürücü bir hızla aşağı doğru düşüyordu. O
dalgaların arasına düştü ve denizin derinliklerine daldı ve boğuldu. O günden
sonra bu denize İkarus denizi dendi. Oğlunun düşmesinden sonra bahtsız baba herşeye
rağmen yoluna devam etti ve Kumes'de karaya indi. Orada, kendisini Girit'ten çıkaran
iki kanadını tanrı Apollon'a armağan etmek üzere zarif bir mabet inşa etti. O
mabetten bahsedenler diyorlar ki: Mabedin bronz kapılarına Daedalus, Minos'un
hayatının tarihini ve başarılarını işledi; iki defa oğlunun feci akıbetini
tasvir etmek istedi. Fakat ikisinde de babalık şefkati ile tüyler ürpertici o
acı hatıranın tesiri ile kalemi elinden düştü.